Saturday, November 05, 2005

Talihsiz Bir Dağcılık Yazısı



Sevgili dostum Uğur Uluocak ile Outdoor dergisine Dağcılık Tarihi yazıları yazma teklifi almıştık. Aşağıdaki yazı ilk ve son yazımız oldu. Bu sayı ile birlikte, Outdoor dergisi yayıncısının ani bir kararıyla kapandı. Fotoğrafta Eiger'in kuzey yüzünde tırmanan bir dağcı görülüyor.

DAĞCILIK TARIHINE GIRIŞ


Ilk ortaya çıkan sporlardan biri değildir dağcılık. Atletizmden, okçuluktan veya yelkencilikten çok daha sonraları doğmuş, bunun için 19.yüzyılı beklemiştir. Ancak, herbir dağcının yaşadıkları, bu yaşananların doğayla içiçeliği, mücadeleci yönü, dağcılığın tarihini diğer tüm sporlara göre ayrıcalıklı bir yere koymuştur. Dağlarda günler geçirilir, haftalar, aylar, hatta tam bir ömür bile geçirilir. Kimileri oraları resmeder, kimileri sadece tırmanır, bazıları fotoğraflar, diğer yandan bazı dağcılar dağ mekanında ölümle burun buruna gelir, kimisi ucu ucuna kurtarırken, bir başkası ölümün kollarında bulur kendini...

Son derece zengindir dağcılık tarihi. Kitaplara sığdırmak mümkün değildir. Dergi makalelerine ise hiç sığmaz.

Biz bu sayfalarda, bu sayıdan itibaren dağcılık tarihinde küçük gezilere çıkmayı deneyeceğiz. Her ne kadar kaygımız okuyucuyu sıkmamak, zevkli bir gezinti sunmak olsa da, başlı başına toplumsal bir inceleme konusu olan bu spor dalının tarihsel ayrıntılarına girişimiz kimi zaman analitik olacak. Bu tarihten çıkartılacak çok bilgi var çünkü. Dağcılığa dönük, insana dönük, toplumsal olana dönük.. Yani yaşama dönük..

****

Bu ilk yazıda biraz daldan dala gezinti yapalım diyoruz. Örneğin, tarihten bazı çarpıcı sayfaları aralayabiliriz. O kadar ilginç olaylarla dolu ki dağcılığın tarih sayfaları.

Geçenlerde Everest’e tek bacağı takma olan bir dağcının çıkışı haber oldu. Yeni ve ilgi çekici bir olaydı bu. Sir Geoffrey Winthrop Young ise 1914’de savaş sırasında kaybetmişti bacağını. Geçmişinde Jungfrau ilk çıkışı da olan Young ailesinin, 1866 yılında Geoffrey’nin amcasının dağda yaşamını yitirmesinden sonra dağcılıkla ilişkisi kesilmişti, ta ki Geoffrey Alp “ziyaretlerine” başlayıncaya kadar. Sir Geoffrey savaş sonrasında tek bacağı ile 1935’e kadar aktif dağcılığa devam ederek Matterhorn dahil birçok zirveye çıkmayı başardı.

19. yüzyılın sonlarına doğru kimi dağcılar rehberli tırmanırken, kimileri rehber almayı reddediyordu. Içinde bulundukları döneme göre son derece cüretkar olan bu tavrı ortaya atan ve destekleyenlerden biri de Eugen Guido Lammer’di. Nietzsche’nin izleyicilerinden biri olan bu dağcı ileri yaşlarında Nazi olacaktı. Solo, gece ve kötü havada tırmanmak onun için alışılmış davranışlardı. Balayını da benzer bir şekilde geçirmeyi yeğlemişti Lammer. Bu denemede eşiyle oldukça zor anlar yaşamış, ölümden güçlükle kurtulmuştu.

Lammer’den bir önceki kuşaktan, erken dönem rehberlerinin belki de en başarılısı olan Christian Almer de dönemine göre uç işler peşindeydi. Rehberliğe uzun yıllar devam etti. Hepsi de birinci sınıf rehber olan beş oğlu ile birlikte tırmanıyordu. Evliliklerinin 50. yılını kutlamak için ise karısıyla birlikte Wetterhorn’un zirvesine yaptıkları tırmanış sırasında Almer 70, karısı ise 71 yaşındaydı.

Bugün için dahi olağandışı girişim sayılabilecek başka birçok örnek yaşandı dağcılık tarihinde. Bugün olağan sayılan bazı girişimler ise, dönemine göre son derece ileri ve delice girişimler olabiliyordu. Bunlardan biri de dağcılık tarihiyle uğraşanların genellikle ilk alpin etkinlik olarak gösterdikleri 1492 tarihli Mont Aiguille çıkışıydı (bu tırmanışın öyküsünü ilerki sayılardan birinde özel olarak ele alacağız). Fransa Kralı VIII. Charles’ın görevlendirdiği Senyör Antoine de Ville aralarında ağaç ve duvar ustalarının da olduğu kalabalık bir ekiple 2 yıl süren bir uğraştan sonra “ulaşılmaz dağ”ın doruğuna çıkmayı başarıyordu. Bu tırmanış yalnızca ilk kayıtlı tırmanış değil, aynı zamanda ilk yapay ve ilk sponsorlu tırmanıştır. De Ville’in doruğa ulaştıktan sonra ilk işi dağcı “Saint Charlemagne” adıyla vaftiz etmek olmuştu. (Benzeri uhrevi güdüler 500 yıl sonra hala zirve defterlerinde göze çarpmıyor mu?!)

De Ville’in girişimi ilk kayıtlı tırmanış örneklerinden biri olarak gösterilse de, o dönem dağcılık etkinliğinden bahsetmek henüz mümkün değildi. Bunun için 19.yüzyılı beklemek gerekecekti.

Tarihte hiçbir dönem bıçakla kesilir gibi başlamasa da, bazı tipik olaylar bu dönemeç noktalarını belirlemek için kullanılabilir. Wills’in Wetterhorn çıkışı da (1854) bunlardan biridir. Gerçi, bu tarihten önce çıkışı yapılmış 132 zirve sayılmaktadır. 1854-65 arası Dağcılığın Altın Çağı olarak bilinir. Meije hariç, tüm büyük zirveler tırmanılmıştır. 1965-1914 arası ise Gümüş Çağ olarak adlandırılır. Bu dönemde rotanın önemi, zirvenin önüne geçmiş, daha küçük fakat daha zorlu zirve sırtları tırmanılmıştır. Bazı muzip tarihçiler 1914 sonrasını gelişen teknolojilere bağlı malzeme ve ulaşım kolaylıklarını gözönünde bulundurarak Demir Çağ olarak adlandırırlar.

Gerek Altın Çağı döneminin, gerekse Gümüş Çağı döneminin dağcıları, dönemlerinin “deli” tipleriydi (günümüzde de durumun çok farklı olduğunu söylemek ne kadar mümkün, tartışılır). Bugünün dağcıları biraz daha normal görülüyorlar. 1788-1806 yılları arasında Disentis Manastırı’nda görevli iken Alpler’i gezen ve 8 zirvenin ilk çıkışını yapan rahip Placidus à Spescha’nın rahip kardeşleri tarafından bir deli ya da Fransız casusu olarak görülmesi son derece beklenen anlaşılabilir bir tavır değil miydi? Ya birkaç yıla yüzlerce zirveyi sığdıran dağcılara ne demeli?

Alışılmış ve alışılmış dışı olanı akıl ile akıl dışını ikilemi olarak algılamanın sonucunda oluşan “deli”ler ordusuna, bitki fizyoloğu ve felsefe doktoru olan Paul Preuss da giriyordu. Bugün için dahi zor sayılabilecek yerler çıkan ve “çıktığınız yerden inin, aksi taktirde kabul etmem” diyen bu dağcı değil miydi?

*******

Sakın yanlış anlaşılmasın. Dağcılık tarihindeki deliliklerin büyük bölümü tırnak içine alınmayı hakeden cinstendir. Yani, bu sporun tarihi sadece deliliklerle dolu değildir. Dolu dolu öyküler vardır bu tarihte. Toplumsal yaşamla paralel bir şekilde gelişen, toplumsal yaşamı kendi içerisinde yeniden üreten bir spor dalı olarak, dağcılık kimi zaman milliyetçiliğin oyun alanı olmuş, kimi zaman cephede çatışan askerlerden aşağı kalmamacasına dağcılar kendi aralarında çatışmış, kimi durumda dağların fethi için devlet gücü devreye girmiş, seyrek olarak da lirik bir ezginin esin kaynağı olmuştur dağcılık. Önceleri bilimle içiçe büyümüş, ardından üstün insan kültünün somutlandığı bir alan olmuştur.

Dopdolu bir tarihtir dağcılık tarihi.

Bu sayıdan itibaren, siz okuyucuları bu tarihte birlikte gezinti yapmaya çağırıyoruz. Bu zenginliği sizlerle paylaşalım, dağcılığa bakışı biraz daha geniş bir açıda tutalım istiyoruz.

0 Comments:

Post a Comment

<< Home